Bir yıl öncesine kadar en kolayı, teröristbaşı Abdullah Öcalan hakkında yazmak, konuşmaktı belki.
Öyle ya; herkesin üzerinde uzlaştığı sıfatları vardı.
Terörsitbaşıydı…
40 bin insanımızın katiliydi.
Bebek katiliydi… Türkiye’yi bölmek isteyen dış güçlerin işbirlikçi aparatı, piyonuydu.
Ellerinde masumların kanı olan bir teröristti…
Bu sıfatlardan hangisini isminin önüne koysanız tuhaf kaçmazdı.
Gerçi hala katil. Hala terörist başı. Hala 40 bin masumun kanı elinde.
Ancak siyasetin konusu olan her şey nasıl ki çürümeye mahkumsa, herkesin üzerinde uzlaştığı olduğu bu sıfatlar da Terörsüz Türkiye süreci ile çürümeye başladı ve genel geçer doğruluğu sorgulanır oldu.
Şöyle düşünün…
Bir zaman isminin önüne “sayın” ifadesi eklenmesi bile suç kabul edilirken, bugün, bırakın sayını “Kurucu Önder” demeyeni dövüyorlar neredeyse.
Evet, kendi içinde "iç sathı tahkim ediyoruz" kelimesi tutarlı görünse de reel değil.
Ne olduğunu anlamaya çalışana;
“Yoksa sen terörsüz bir Türkiye istemiyor musun?”
Soru bu oluyor.
İstediğiniz kadar "bu ülkeye azıcık muhabbeti olan biri nasıl olur da ülkenin terörden arınmasına hayır der" deyin.
İstediğiniz kadar kim barışı istemez ki ama elindeki kan sabit olan birini de mümkünse kurucu önder yapmayalım deyin.
Yafta hazır…
Siz terörsüz Türkiye sürecine karşısınız.
O yüzden…
Öcalan portresi yazmaya çalışmak şu an çok anlamlı değil. İlla ki bağlamından kopartacak bir aklı evvel çıkacak ve suçlayacaktır.
En iyisi zamanın ruhunun portresine bakmak.
Öyle bir zaman ki; tüm gerçeklerin ters yüz edildiği, baş aşağı dönmüş bir dünyada fazladan bir kez daha baş aşağı dönmüş bir ülkenin bu hercümerçte anlamların havada uçuşup neyin yeri nereydi diye tekrar yerleştirilmeye çalışılıp hiçbir şeyi yerine koyamayan bir karmaşa.
Tutunacak bir dal bulan ona sarılıyor belki ama o dallar da salınımda olduğu için kimse güvende değil.
İşte bu ortam; o kadar insanı öldürüp yakalanınca titrek bir sesle “Devlete hizmet etmeye hazırım” diyen Öcalan’ın “Kurucu Önder” olarak devlete hizmet etmeye başladığına inandırmak için en uygun ortam olarak kabul ediliyor.
Bekleyeceğiz… Göreceğiz… Belki salınım biter, her şey yerli yerine oturur. Kim bilir?